Blog

Deneyimin Getirisi

Geçenlerde PwC nin 10. Yıllık küresel tüketici iç görü anketi sonuçları yayımlandı. Dünyanın 27 farklı bölgesinde, 21 binden fazla on-line müşteriden toplanan dataların sonuçları çarpıcı. Şirketlerin başarısını ölçmekte kullanılan geleneksel yöntem olan yatırımın getirisine ilave olarak “deneyimin getirisi” (ROX- return on experience) ni ölçmenin öneminin altı çiziliyor. Fark yaratmak isteyen şirketlerin, hizmet verdikleri iş kolundan (ev eşyaları, sağlık hizmetleri, araba satışı veya finansal hizmetler…) bağımsız olarak, yapmaları gereken şey, üstün bir deneyim sunmak! Bahsedilen deneyim alışılageldiği gibi sadece müşteri deneyimi de değil. Çalışan deneyimini göz önünde bulundurmadan, deneyimin getirisini geliştirmeye çalışan bir kuruluşta, denklemin ayrılmaz bir parçasının eksik kalacağı vurgulanıyor.

Yani teknolojinin egemen olduğu, her alanda robotların konuşulduğu dünyamızda “insan” faktörüne dikkat çekiliyor.

Araştırmanın detaylarını okurken bu saptamanın ebeveyn-çocuk ilişkilerinde modellenmesini düşünmeden edemedim.

Çocuklarımız için ciddi yatırımlar yapıyoruz. Aklımızın erdiği, gücümüzün yettiği ölçüde imkanlarımızı kullanıyoruz. Aklımızın ermediği ? olursa diye, kendimize yatırım yapıyoruz. Okuyoruz, araştırıyoruz, eğitimlere, seminerlere katılıyoruz. Onları akademik alanda, spor ve sanatta en iyi okullara, kulüplere gönderiyoruz. Sonrasında da sıra, kısa ve orta vadede, bu yatırımların getirisini ölçmeye geliyor. Peki bunu nasıl ölçüyoruz ? Çoğu zaman, bize öğretildiği gibi, genel geçer başarı kriterleri ile. Okulda yüksek notlar, sınav başarıları…Sporda seçmeler, kupalar…Sanatta konserler, resitaller…

Başarmak, sonuç almak tabii ki çok güzel, ancak tek başına yeterli mi? Ya edinilen tecrübeler, deneyimler? Yukarıda kabaca bahsettiğim bu yatırımlar sırasında çocuğumuzun neler yaşadığını, neleri deneyimlediğini, nasıl kazanımları olduğunu, yani “deneyimin getirisini” ölçebiliyor muyuz?

Uzun vadeli esneklik ve adaptasyon becerilerini geliştirecek kazanımlar elde edebiliyorlar mı mesela?

Ya da istedikleri veya ihtiyaç duydukları şeyi, tam da istedikleri veya ihtiyaç duydukları zamanda yani o “sihirli an” da alabiliyorlar mı?

Bu deneyimler sırasında bizler onları ne kadar iyi gözlemliyoruz? Hayallerini, meraklarını, öğrenme stillerini, ilgi alanlarını, seçimlerini anlayabiliyor muyuz?

Bu yatırımlar, yüz yüze iletişimde veya dijital platformlarda sosyalleşmelerini artırarak, iletişim becerilerini geliştirmeye hizmet ediyor mu?

Çocuklarımıza yaptığımız yatırımların sonuçlarına olduğu kadar süreçlerine de değer vermek önemli. Deneyim yolu ile, sonuca değil sürece odaklanarak, öğrenmenin ve gelişimin önünü açmak! Daha çok deneyim ile daha çok hata yaparak, hatalardan öğrenerek güçlenmek. Çünkü belirsizliklerle dolu gelecekte, çocuklarımız, ancak esneklikleri ve adaptasyon becerileri ile, ve kendilerinden güç alarak ayakta kalabilecekler.

Yazılara Dön

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.