Blog

“İYİ ANNE” Olmak!

Dünyanın en paha biçilmez duygusu diye tanımlanır annelik. Yüzyıllardır muhtemelen milyonlarca yazı yazılmıştır üstüne. En güzel ifade edenler, kalbimize dokunanlar dahi kelimelerin yetersiz kaldığından şikâyet ederler. İnsanoğlunun hissedebileceği en güçlü ve asla sonu gelmeyecek olan duygudur. Mutluluk geçer, kızgınlık geçer, tutku azalır, öfke söner, aşk bile biter ama “annelik” bitmez. Yaşamdaki diğer tüm deneyimlerden farklıdır. Tüm zamanını ve enerjini adamak, bir başkası için asla yapamayacağın ne varsa çocuğun için yapmaktır. Her yeni günden bir şeyler öğrenmektir. Annelik sadece çocuk yetiştirmek değil aynı zamanda insanlığın geleceğinin temellerini oluşturmaktır.

Bazı kadınlar için bebekleri henüz karnındayken başlar annelik. Bazıları ise doğurmadan anne olur. Kimi bebeğini kucağına aldığı o anın sihrini anlatırken, kimi ise alışmak için, bağ kurmak için biraz daha zamana ihtiyaç duyar. Ve hepsi, hem de hepsi çok sever!

Peki anne sevgisini bu kadar benzersiz kılan bilimsel etkenler nelerdir?

Anne sevgisinin oluşumu hamilelikle birlikte başlıyor. Sevgi ve bağlanma hormonu olarak bilinen oksitosin hormonunun seviyesi hamilelik süresince giderek yükseliyor. Anne adayı, bebeğiyle bağını, onunla konuşarak, karnını severek, ona ninniler, şarkılar söyleyerek, henüz ona hamileyken güçlendirmeye başlıyor.

Yine bağlanmada destekleyici olan bir diğer etken de doğum sırasında, sancıların artması ile salgılanan endorfin hormonudur. İnsan vücudunun doğal olarak ürettiği bir ağrı kesici olan endorfin sakinleştirici etki yaparak, doğumu kolaylaştırır ve bebek dünyaya geldiğinde yaşanan sancılar bir anda unutulur. Anne, doğumdan sonra bebeğini kucağına aldığında, ona dokunduğunda ve emzirmeye başladığında halen çok yüksek seviyelerde olan oksitosin ile güç birliği yaparak bağlanma ve sevgiyi artırır.

Ancak araştırmalar, tek başına hormonların anne sevgisinin oluşmasında yeterli olmadığını ortaya koyuyor. Hem duygusal hem de fiziksel olarak yardıma muhtaç olan bebeğinin tüm ihtiyaçlarını karşılamak için annenin her zaman tetikte olması gerekiyor. Algıları her daim açık, keskin, dikkati ve ilgisi her zaman bebeğinde… Sonuç: onun için hep iyisini hatta en iyisini istemek!

Annenin kalbine sığmayan sevgisi ve çocuğu için en iyisini isteyen güdüsü onu çoğu zaman üretken, çalışkan, başarılı yaparken bazen de annelik yolculuğunun en büyük sabatörlerinden biri ile baş başa bırakıyor. “İyi anne olmak”, “çok iyi anne olmak” hatta “en iyi anne olmak” istemek.

Her kadın, iyi bir anne olmanın ne anlama geldiğine dair bir dizi inanç veya beklentiyle anneliğe girer. Bu inançları, içinde yaşadığımız toplumdan, kendi ebeveynlerimizle yaşadığımız deneyimlerden, arkadaşlarımızın, ailemizin ve hatta medyanın beklentilerinden geliştiririz. Bu dış etkiler üzerimizde bazen öyle büyük bir güce ve etkiye sahip olur ki, nihayetinde anne olduğumuzda, “iyi anne” olmak hakkında kendi fikirlerimizi duymak ve dinlemekte zorlanabiliriz.

Nasıl iyi anne olurum?  

İyi bir anne olduğumu nasıl anlarım?

Araştırmalar, anketler incelendiğinde bu soruya verilen cevaplar sıklıkla gereklilikler, zorunluluklar, “her zaman” istisnasız yapılması gerekenler veya “asla” yapılmaması gerekenler, şeklinde listeleniyor.

Çocuğumu çok sevmeliyim

İncinmesine asla izin vermemeliyim

Her zaman onun yanında olmalıyım

Çocuğumun ihtiyaçlarını her zaman kendiminkinin önüne koymalıyım

Ona neyin doğru, neyin yanlış olduğunu öğretmeliyim

….

Okurken bile insanın nefesi sıkışıyor! Sizce de bu beklentiler gerçeküstü değil mi? İnsanoğlu doğadaki en değişken yaratıklardan biri iken ve çevresel koşullar bu kadar belirsizken bir annenin herhangi bir şeyi “her zaman” yapabilmesini beklemek sizce de çok iddialı değil mi?

Kendini feda etmek anneliğin doğasında var zaten, “canından çok sevmek”, çocuğunun hayatını kendisininkinden daha çok önemsemek. O yüzden değil mi ki uçaklarda kalkış anonsunda dahi annelere önce kendilerinin yaşaması gerektiğini hatırlatıyor sistem.

“Oksijen maskesini önce kendinize, sonra çocuğunuza takın”

“Zorunluluk” bakış açısı bazen en büyük düşmanımız olabiliyor, düşüncelerimizi de davranışlarımızı da kirletebiliyor. Onun yerine hayatımızı “ihtiyaçlar” ve “istekler” üzerinden yaşamayı öğrenebilirsek, daha özgür hissedebiliriz. Bu bakış açısı ile yukarıdaki listeyi aşağıdaki gibi güncellemeye ne dersiniz?

Çocuğumuzu koşulsuz sevmek

Çocukların hata yapmasına izin vermek ve onlardan öğrenmek

İhtiyaçları olduğunda, çocukları için orada olmak

Kendine zaman ayırmak

Çocuklarımıza sözlerimizden çok davranışlarımızla iyi örnek olmak

Nasıl hissettirdi? Oldukça farklı öyle değil mi!

Gereklilikler yok, zorunluluklar yok, mükemmeliyetçilik yok. İsterseniz biraz zaman ayırıp siz de kendi listenizi yapabilirsiniz. Sonra bir gözden geçirin. Ne kadarı gereklilikler, zorunluluklardan oluşuyor?

Listenizdekiler gerçekten sizin fikirleriniz mi yoksa başkalarınınkiler mi? Hatta belki de başkalarının düşündüğünü varsaydıklarınız mı? Kendinizden beklediğiniz bu yüksek standartları başkalarından da bekliyor musunuz bir bakın. Bazen kendimize çok daha acımasız olabiliyoruz.

Aslında siz nasıl iyi bir anne olabileceğinizi zaten biliyorsunuz!

Bu işin büyük bir kısmı içgüdülerinizi takip etmekten geçiyor. Başkalarının yürüdüğü yolları dinlemek yerine kendi yolunuzu çizin. Kendinizi ve çocuğunuzu duyabilmek için gerektiğinde dışarıdaki sesleri kısın. “En iyisini” yapmak yerine “elinizden gelenin en iyisini” yapmaya odaklanın.

Bir gün işe yarayanlar, ertesi gün çalışmayabilir. Rutinler değişir, durumlar değişir, çocuklarımız değişir. Sadece kendinize inanın ve deneyin.

Gerektiğinde yardım isteyin, her şeyi tek başına yapmak zorunda değilsiniz.

Birlikte biraz eğlenmek için zaman ayırın, kendinize zaman ayırın.

Ve lütfen sakin olun; işler her zaman planlandığı gibi gitmeyebilir.

Küçük veya büyük sebeplerle kendinizi suçlu hissettiğiniz her gün, şunu hatırlayın: Mükemmel değilim ve bugün yapabileceğimin en iyisini yaptım!

Bir hata yaptığınızda – ki çok hata yapacaksınız- kendinize şunu söyleyin: Bu sefer başaramadım.

Kötü günleri de iyileri gibi kabul etmeye ne kadar çabuk başlarsak, o kadar çabuk daha iyi bir anne gibi hissetmeye başlarız.

Kadın olmak; üreten, yaratan olmak demek. Hayattan aldıklarını; geliştirip, güzelleştirip hayata geri hediye etmek demek. Çok çalışmak, çok düşünmek, çok esnemek… ve en çok da çoookkk sevmek demek! Annelere ve kendinden öte sevebilmek için anne olması gerekmeyen tüm kadınlara…

Anneler günümüz kutlu olsun!

Yazılara Dön