“Özgüven” uzun zamandır hemen her uzmanlıktan otorite tarafından altı çizilen bir kavram. Şükür ki kıymeti anlaşıldı, hatta onun da ötesinde; Öz-değer Öz-saygı, Öz-yeterlilik gibi çok değerli başlıklar da insanla ilgilenen herkesin gündemine girdi.
Birçok anne-baba, bu bilinç ile birlikte, çocuklarının özgüvenini geliştirmek istiyor. (Müsaadenizle, kendi özgüveni tam olarak gelişmemiş bir yetişkinin, özgüvenli çocuk yetiştirmesi mümkün mü sorusunu bugünkü yazının dışında bırakıyorum)
“Özgüven” nedir?
Özgüven kişinin kendini tanıması ve sonrasında da tanıdığı bu kişiyi sevmesidir. Ardından sevdiğin bu kişiye güvenmeye başlarsın. Kendinden razı olma hali yani. Kendini tanımak öncelikle kendi analizini yapabilmekten geçiyor sanırım. E bu da cesaret ister tabii. Kolay mı kendine dönmek, duygularına kulak vermek. Tevazuu bırakıp ben …bunları… çok iyi yapıyorum ve utanmayı bırakıp …bunları… da pek yapamıyorum demek yürek ister. Çok da kıymetlidir ama. Çünkü o noktada başkalarınınkilerden ziyade, kendi güçlerine ve kaynaklarına güvenmeye başlarsın, bu da seni yılmaz yapar.
Doğumdan itibaren çocuğun gelişim döneminde, ona verilen sevginin ve ilginin koşulsuz, tutarlı, yeterli ve devamlı olması, özgüvenin oluşmasında önemli rol oynar. Bence bu tanım çok ama çok kıymetli. O yüzden ufak bir parantez açayım:
Koşulsuz sevgi; tabii ki tüm anne-babalar çocuklarını çok seviyor ancak dilimizde de olsa koşullara bağlanmış sevgiden kaçınmak gerekiyor. Uslu durursan…. Akıllı olursan….Yemeğini yersen….
Tutarlı ve devamlı sevgi; sizin o gün işte yaşadığınız stresten, hayatla herhangi bir mücadelenizden bağımsız bir tutarlılıktan ve devamlılıktan bahsediyorum. Bir gün 7 saatimizi değil, 7 gün 1 er saatimizi onlara ayırmak gibi mesela.
Yeterli sevgi; her şeyin fazlasında olduğu gibi sevginin ve ilginin fazlasında da yarar olmayabilir. Aşırı korumacı ve kontrol eden olmaktan kaçınmak gerekir.
Devam edecek olursam, çocuğun kendisi ile ilgili farkındalığının henüz gelişmemiş olduğu erken dönemlerde, ihtiyaçlarının uygun şekilde karşılanması kendisi ile ilgili değer algısını destekler.
Ben değerliyim!! Bana değer veren kişilerden oluşan güvenli bir çevredeyim!!
Yine en meraklı ve öğrenmeye meyilli dönemlerinde sorularına, sorgulamalarına alacağı tepkiler de özgüven gelişimi için çok önemlidir.
Anne-babalar, öğretmenler, koçlar ve çocukların hayatındaki benzer sorumluluklardaki bilinçli yetişkinler, özgüven geliştirmek için yaygın olarak övgü, takdir ve teşvik kullanırlar. Doğru yaptıkları işlerin altını çizeriz, başarılarını kutlarız, onlara inandığımızı ve güvendiğimizi hissettirmeye çalışırız. Hissetsinler ki onlar da kendilerine inansınlar. Böylece devam eden, vazgeçmeyen olmalarını sağlamaya çalışırız. Kendilerine olan sevgi ve inançları geliştikçe hayata karşı dayanıklılıkları da artacaktır.
Bunların hepsi doğru bir dille, doğru zaman ve doğru miktarda uygulandığında paha biçilmez değerdedir. Peki teşvik etmeye çalıştığımız çocuklarımıza aynı zamanda teşvik eden olmayı da öğretirsek?
Çocuk hayatı öğrenmeye oyunla başlar. En büyük meşgalesidir oyun, en özgür alanı. Yaratıcılığını ve aynı zamanda da arkadaş ilişkilerini geliştirdiği yerdir. Kendi kendini denetleme ve yönetme becerisi geliştirmesi için büyük bir fırsattır. Güven duygusu gelişirken, engelleri aşmayı öğrenir ve eşzamanlı olarak büyük kazanımlar gelir:
Sırasını beklemeyi öğrenir; adalet!! oynamak diğerlerinin de hakkıdır.
İsteklerini ertelemeyi öğrenir; sabır!! Hayatta her şeyi, istediğimiz anda elde edemeyiz.
Tepkilerini dizginlemeyi öğrenir; saygı, empati!! özellikle öfke, nefret gibi duyguların içgüdüsel dışa vurumlarını yönetme becerisine tüm hayatı boyunca ihtiyaç duyacaktır. Karşıdakini dinlemek ve anlamak için önce tepkilerimizi kontrol edip duyabilir hale gelmemiz gerekir.
Sanıyorum hepsi “iletişim” başlığı altında toplanabilir. Önce kendinle, sonra çevrenle ve çevrendekilerle iletişimde olmak. İletişim kurmak demek, hem kendini anlatabilmek hem de karşıdakini anlayabilmek demektir ki sanırım açmayacağı kapı yoktur.
Çocuklarımız konuşarak, yazarak, bazen resmederek, bazen sahada ya da sahnede iletişimin herhangi bir kanalı ile başkalarının kalbine ulaşabilir ve hatta başkalarını kendilerine inanmaya teşvik edebilirler. Kendine inanan, kendine güvenen bireyin bir de ona inananlarla çevrelendiğinde neler başarabileceğini bir düşünün!! İşte o zaman hedefler koymak ve o hedeflerde kendisini de çevresini de harekete geçirmek yani diğerlerini teşvik etmek mümkün olacaktır.
Çocuklar başkalarını nasıl teşvik edebileceklerini öğrendiklerinde, destekleyici arkadaşlar, empatik yetişkinler ve pozitif liderler haline gelirler.
Ve özgüvenleri daha da büyür!